top of page

ORUÇ TUTAN KALEMİN İFTARI VE DEPREM….

Herkese selam.

Uzun bir ara vermiştim yazmaya.

Daha doğrusu vermek zorunda bırakıldım. Çünkü ben de sansüre uğradım. Neden diye soracaksınız bana.

İktidar partisine yönelik oldukça sert eleştiri içeren yazım yayımlanmadı. Güya özgür bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Sosyoloji Bölümü doktora öğrencisi bir dostum bana özgür bir ülkede yaşadığımızı(!) belirterek eleştirilerini yapan, hataları gören ve söyleyen yazarların düşüncelerini ve fikirlerini özgürce ifade edebildiklerini ve benim de öyle yapmamı istemişti.

Ama maalesef yanıldı bu konuda. Çünkü iktidar partisini eleştirmek, haksızlık karşısında susmamak gerçekten büyük bir sorunmuş. Üstelik bunu öğrenciyken ilk defa yazarlık yapmaya başlayan birisi olarak acı bir şekilde tecrübe ettim.

Aslında bir yönden de güzel bir şey bu. Çünkü tecrübe en iyi öğretmendir. Önce yaşatır. Sonra da öğretir.

Hayatta böyledir işte. Sınavda sorular çalışmadığımız yerlerden geliyor ve bizi ters köşe yapıyor. Olsun ya. Vize sınavımızın dünya hayatı olduğunu, final sınavının ise Mahkeme-i Kübra’da yapılacağını bilmeyen yoktur. Vizeler neyse de asıl önemli olan ahiretteki finaller,

Önemli olan oradaki sınavı başarıyla geçmek.

Efenim her sene Ramazan ayında bedenen ve ruhen oruç tutarak ıslah-ı nefis eda ederiz. Arada bir kalemlerin de oruca niyet ederek bir süreliğine ıslah-ı nefis etmesi ve kalem erbabı kişilerin de bir süre yazma orucu tutarak kendilerini ıslah-ı nefis ederek terbiye almaları beş vakit namaz ve abdest gibi farzdır.

Bu vesileyle ben de bir süreliğine yazmaya ara vererek kalemimin oruç tutmasına niyet ettim ve yazma orucuna başlayarak ıslah-ı nefsimi terbiye etme fırsatı buldum.

Zira fırsat dedim ama ben tevafuka ve kaderin tevekkül etmesine inananlardanım.

Geçtiğimiz günlerde merkez üssü İzmir vilayetinin Seferihisar ilçesi olan ve ABD Jeoloji Merkezi’nin 7.1, Kandilli Rasathanesi’nin 6.9 ve AFAD’ın da 6.6 olarak ölçtüğü ve 114 kişinin vefat ettiği, 1035 kişinin de yaralandığı depremle derinden sarsıldık.

Nasıl sarsmasın ki bu deprem….

Hepimizin sevdiği dostları, arkadaşları ve akrabaları İzmir’de. Çünkü İzmirliler sıcakkanlıdır. Yardımseverdir. Her şeye rağmen dimdik ayaktadır Güzel İzmir. Ya da bazılarının deyimiyle Gavur İzmir….

Mevcut siyasi iktidar ve seçmenle iletişim bile kuramayan beceriksiz ve çapsız muhalefetin yozlaştırdığı ve bozulmaya yol açtığı toplumumuz maalesef ülkemizi her seferinde vuran ve can ve mal kaybına yol açan depremde bile birlik beraberlik içerisinde olamadı. Olamadı diyorum. Çünkü depremi kıyamete hazırlık olarak gören ve Hakk’ın (c.c.) İzmir’e kestiği bir ceza olarak gören bir kitle var.

Üstelik depremi zina ve LGBT bireylere bağlayan kitle buna o kadar çok inanıyor ki, çocuklara ve müridlerine tecavüz eden sözde şeyhleri görmezden geliyorlar. Karaman’da tecavüz edilen 45 erkek çocuğunu görmezden geliyorlar. Daha da geriye gidelim. Adana Aladağ’da cemaat yurdunda diri diri yanarak öldürülen kız çocuklarını görmüyorlar.

Tıpkı kocaları, kardeşleri ve sevgililleri tarafından katledilen kadınları görmedikleri gibi. Hakkını arayan Somalı madencileri görmedikleri gibi. Pandemi sürecinde ekmeklerinden edilen emekçileri görmedikleri gibi. KYK borçları icraya verilen öğrencileri, EBA’ya bağlanmak için komşusunun çatısına çıkan babasının kablo çekmesine yardım ederken çatıdan düşüp hayatını kaybeden çocuğu, dağda öğrencilerine uzaktan eğitim verirken kalp krizi sonucu ölen öğretmeni, atanamadığı için intihar eden gençleri, cebinde 1.5 TL para olan ve eşini pazara götüremediği için intihar eden adamı, iş bulamadığı için evine ekmek bile götüremeyen ve siyanürle intihar eden aileleri görmedikleri gibi depremin sebebinin malzemeden çalınarak yapılan binaların yarattığı yıkımı görmediler.

Gözler gör(m)üyor. Kulaklar duy(m)uyor. İnsanlar konuş(m)uyor.

Hakk Teala bizlere Kur’an-ı Kerim’de aklınızı kullanmaz mısınız diye sormuyor mu? Soruyor.

Hakk’ın ilk emri değil midir OKU!?

Peki niye uygulamıyoruz ilk emri?

Bilimden uzaklaşırsanız ve kadercilik anlayışına teslim olarak yaşarsanız başınıza daha çok felaket gelir.

Atalarımızın konuyla ilgili güzel bir sözü vardır.

“Tedbir senden takdir Hakk’tan.”

Üç beş kuruş fazla kazanacaklar diye demirden çalarsanız, çimentodan çalarsanız, deniz kumu kullanırsanız ve kolonları kesip daha fazla raf koyarsanız ve bu ev görünümlü tabutları insanlara milyonlarca liraya satıp paraları indira gandi yaparsanız oluşan bu felaketten sorumlu olursunuz.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerini, 2010 Van Depremini, Elazığ depremini ve verdiği acıları ne tez unuttuk?

Son bir senede dünya genelinde deprem yüzünden en çok can kaybı ülkemizde yaşandı.

Beklenen İstanbul Depreminin vereceği hasar ve can kaybını düşünmek korkutucu.

Kadercilik anlayışını bırakmalı ve bilimin ışığında yerinde kentsel dönüşüm yapılarak depremin yıkıcı etkilerinden kurtuluruz.

Çünkü önce can güvenliği olmak zorunda. Güvenli evlerde yaşamak hepimizin hakkı.

Öyle #EvdeKal #EvdeHayatVar kampanyaları ile olmuyor. Çürük binada kalırsak zararı yine bizler göreceğiz.

Kalemin orucu bitti. Kalemimiz iftarını yaparak orucunu açtı. Şimdilik kendi sitemde ve bloğumda yazacağım. Kaderin bize ne getireceğini zaman gösterir.

Nasip olursa haftada birkaç kez kendi sitemde ve bloğumda yazmaya devam edeceğim.

Kamu Spotu: Koronavirüs Sizden Güçlü Değildir. Önleminizi Alın. Maskenizi Çıkarmayın.

Cumanız bereketli ve mübarek olsun.

Allah’a emanet olun.

Kalın sağlıcakla….


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post

Niyazi SELE

Reklamcılık ve Grafik-Tasarım

Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
  • Instagram
  • YouTube

©2020, Niyazi Sele tarafından Wix.com ile kurulmuştur. 5/12/1951 gün ve 5846 sayılı kanun uyarınca her hakkı mahfuzdur. Yazılar kaynak gösterilmek suretiyle kullanılabilir. İzin ve Telif hakkı ihlali yapıldığı tespit edilirse yasal işlem başlatılır

bottom of page